Merhaba dostlar
Gizem Altın Nance’nin bir bilet al kitabını bir günde okumuş ve yazarın samimiyetine hayran kalmıştım. Zaten meraklı ve dünyayı gezmek isteyen benim için okuması kolaydı, birde yazarın üslubu ve yaşadıklarını anlatma tarzı da eklenince kitabı o kadar kısa sürede okumak insanı şaşırtmamalı. O kitabı bitirdikten sonra hemen bu kitabı aradım. Kitapçılarda bulamayınca kitap yurdundan sipariş verdim. Bir süre okumayı bekleyen diğer kitaplarla kütüphanemde bekledi. İyi ki bekledi çünkü tüm bir pazar günü(bugünü)mü bu kitabı okuyarak geçirdim ve bu yüzden mutluyum.
Gizem maceralarına kaldığı yerden devam ediyor bu kitapta. Bunlara sadece macera demenin ne kadar doğru olduğu tartışılır. Bunlar anı, tecrübe ve insanın kendini arama serüvenin sonucunun(?) yazılara aktarılması.
Öncelikle kitap Amerikada geçtiği için ve bende Amerikan rüyası olayını sevmediğim için biraz uzak durdum kitaptan. Bu yüzden kütüphanede bekledi. Ama bugün, vizelerimin bittiği haftanın pazarı ve kendimi tükenmiş, bitmiş, geleceği kara bulutlar sarmış hissettiğimden bu kitabı kütüphanemden aldım belki bana biraz umut ve mutluluk verir diye. Ve verdi.
Kitap green cardın yazara çıkmasından, Amerikaya gidiş yolculuğundan ve oradaki hayatından küçük pencereler sunuyor okura. Günümüzde popüler kültürün kaynağının Amerikayı bir Türk kızının pardon Çılgın bir Türk Kızının gözünden okumak bence inanılmaz bir zevk. Çünkü 1) bende Türk kızıyım 2) Az da olsa çılgınım. Ben okurken çok keyif aldım. Ama bir iki noktada yazara kızdım 1) keşke daha çok anlatsaydı, daha çok yazsaydı 2) keşke içinde bir bilet al kitabında olduğu gibi resimler olsaydı.
Kitapta en çok etkilendiğim bir iki noktayı da yazıp bu yazıyı bitirmeyi istiyorum. Yazar 11 eylül, meşhur 11 eylül zamanı sırasında Amerikadaymış. Kitapta bu zamanı çok kısa anlatıyor ama kısa olması yetersiz olduğu anlamına gelmiyor aksine bence kısa olması tüm duyguyu daha iyi anlatıyor. Ben şahsen Kafe müdürünün davranışından çok etkilendim. Ardından Amerikanın medya-toplum oyunlarını anlatışından da.
İkinci etkilendiğim nokta da Yazarın yarı zamanlı işi. Bu işin tam ismi ne bilmiyorum bende daha üç hafta önce böyle bir işin varlığından haberdar oldum. İş şu doğa kamplarına genellikle ilkokul-ortaokul çocuklarını, eli taşa toprağa dokunmamış böcek nedir ne değildir bilmeyen çocukları doğayla tanıştırmak, birliktelik aşılayan oyunlar oynamak ve oynatmak. (Bu iş ve konu hakkında bilgisi olan lütfen yorumlarda paylaşsın.) Bu işi yaparkenki anıları beni çok etkiledi. Küçük Mike :’)
Üçüncüsüde kahve adabı başlıklı yazıydı. Kahveninde bir fast food ürünü haline gelmesi gerçekten üzücü.

Sevgiler
-Aluminaaa