Herkese Merhaba

Yeni yazı dizime başlıyorum Allahın izniyle. Ne kadar devam eder etmez bilmiyorum ama benim anlatmam, anlaşılmam ve yazmam lazım. Ama şunu unutmamalıyım ki ne kadar anlatırsam anlatayım, ne kadar dil bilirsem bileyim, neyi ne kadar yaparsam yapayım anlamak karşı tarafın yaptığı ve yapacağı iş. Ben sadece anlama sürecimi başlatabilirim, kolaylaştırabilirim ya da zorlaştırabilirim ama son ürün karşı tarafındır.
Burada yazacaklarım benim yaşantılarım ve o yaşantılardan benim çıkardığım dersler. Kişiden kişiye değişebilir ve unutmayın ben abartmayı severim.
Öğretmenlik yapmaya başlayalı neredeyse 8 ay oluyor. Bu süre boyunca birçok şey fark ettim. Hem ortaokul öğrencilerine hem liseye derse girdim ve çok farklılar.
Öğretmenlik iyi bir meslek kötü bir meslek mi bu soruya cevap vermek çok zor. Avantajları ve dezavantajları var her meslek gibi ama şunu kesin olarak söyleyebilirim ki yorucu bir meslek.
Bunlardan biri farklı yaş gruplarındaki öğrenciler farklı davranabiliyor. Ortaokul öğrencileri öğretmeni çok seviyor ve öğretmenin gözüne girmeye çalışıyorlar ama birbirlerine karşı çok acımasızlar. Liselerdeyse tam tersi. Arkadaşlarını çok seviyorlar ve öğretmene karşı çok acımasızlar. Öğretmeni çok deniyorlar, bu hoca bilgili mi bilgisiz mi, nereye kadar tahammül ediyor nereden sonra bağırıp çağırmaya başlıyor vesaire.
Ortaokuldakiler hocanın ses tonuna ve mimiklerine çok takarken, liseliler hocanın sözlerine çok takıyor. Gurur dedikleri şey oluşmuş olduğu için galiba.
Bu arada bir İngilizce öğretmenin başına gelebilecek en kötü şey sınıfta kendisinden daha iyi İngilizce bilen birinin olması. Üniversitede çalışmadığım kadar telaffuz çalıştım liseye kadar olan hayatını yurtdışında geçirmiş öğrencim derste otoritemi sarsmasın diye. Biraz uzun sürdü ama artık derslere katılıyor ve aramız iyi bana derslerde yardım ediyor.
Öğrenciyken idarenin ne iş yaptığını anlamazdım. Meğerse çok sıkıntılı işmiş idarecilik. İnsanları idare etmek başlı başına zor bir şey, birbirleriyle çıkar ilişkisi bulunan üç grubu öğretmen-öğrenci-veli idare etmek çok daha zor bir şey. Ve öğretmenin haberi olmadan idarecilerin bir şeyleri değiştirmesi mesela çok rahatsız edici
Onun dışında korona sonrası eğitimde çok şey değişmiş. Öğrenciler not alma hatta kalem tutma yeteneğini kaybetmiş. Saygıda ciddi oranda azalmış.
Şimdi ben de yeni öğretmenliğe başladım hatta çalıştığım kurumdaki en genç öğretmenim o yüzden yeni nesli eleştirmeyi çok istemiyorum çünkü bazı konularda onlarla empati kurabiliyorum; ama ben derse kitabımı getirmeyip hoca bana bunun nedenini sorduğunda hocaya “ben nereden biliyim hocam yok işte” demezdim. Üstelediğimde de “hocam ben okulda yokken çalmışlar işte, in cin olup sabah akşam kitabıma mı bakayım” diye kendimi haklı çıkarmak için rezil etmezdim. Ben uslubunca kaybolduğunu söylerdim.
Onun dışında kapanmanın etkisi, özellikle lise öğrencilerinde okul bırakma oranı çok yüksek. Bir yandan üzülüyorum ama bir yandan da hak veriyorum. Sınıftaki 2-3 oturup kalkmasını bilmeyen öğrenci yüzünden ders kaynıyor ve çocuk ben niye okula geldim ki, evde öğrenilebiliyormuş niye vaktimi burada boşa harcıyorum diye sorguluyor. Bu çok üzücü. Bunlar yüzünden diğer öğrencilerle ilgilenemiyorum.
Geçenlerde veli toplantısı oldu. Girdiğim sınıfta bir öğrenci vardı, derslerde hep arka sırada oturan çok sessiz bir çocuk var, gürültücülerle uğraşmaktan ona sıra gel(e)miyor. Velisi özellikle sordu, dedi ki “oğlum ingilizceyi severdi, dersinize katılıyor mu?” ben de çok sessiz sorduğumda katılıyor dedim. “Evde de sessiz hocam konuşturamadık bir türlü” dedi. Yapabileceğim bir şey var mı diye sordum. “Yok hocam derse katılmasını sağlayın” dedi. Bunu öyle bir dert ve efkarla söyledi ki üzüldüm. Ve sınıf arkadaşlarından dolayı onunla yeterince ilgilenemediğim için üzüldüm.
Öğretmenlikte sevdiğim bir şey varsa o da ders anlatınca ve çocuklar bunu anlayınca gözleri parlıyor. Çok güzel bir parıltı. Yoksa çekilecek çile değil. Bazen o parıltıya rağmen çekilecek çile değil. Özellikle kötü kurumlarda. Benim çalıştığım kurum nispeten daha iyi bir kurum. Diğer okullarda durumlar nasıl öğrenmek bile istemiyorum.
İş arkadaşlarımdan biri benim bu dünya için fazla duygusal biri olduğumu söylemişti. Çok doğru ben başka tercihen hayal dünyasına, ya da hayal dünyalarına aidim.
Biraz bunaltıcı bir yazı olabilir üzgünüm ve aylardır bloga yazamadığım için çok çok daha üzgünüm. İş güç derken hayat geçiyor. Keşke hızlı geçmese. Yavaşlasa. Ben anlamıyorum neler oluyor nasıl oluyor neden oluyor ve neden hiç durmuyor.
Bir arkadaşım çok bunaldığımı eski hobilerime dönmemi önerdi. Hayatımda aldığım en güzel öneri.
En yakın zamanda görüşmek dileğiyle
-Alumina